Tüm Eş anlamlılar: TUTMAK

Tüm eş anlamlısı, benzer anlamı, kelimelerini bulabilir arama kutusundan tüm hepsine arayarak ulaşabilirsiniz.

kelimesinin eş anlamı tutmak

tutmak (-i durum ekiyle kullanılan fiil) - Nedir?

  1. Elde bulundurmak, ele almak
    • "(Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.)" (Ö. Seyfettin)
  2. Ele geçirmek, yakalamak
    • "(Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı.)" (Ö. Seyfettin)
  3. Avlamak
    • "(Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz.)" (R. H. Karay)
  4. Yanında bulundurmak, alıkoymak.
  5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek
    • "(Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir.)" (S. F. Abasıyanık)
  6. Kaplamak
    • "(Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir.)" (T. Buğra)
  7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak
    • "(Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları.)" (S. F. Abasıyanık)
  8. Denetimi ve yetkisi altına almak.
  9. Desteklemek, birinden yana çıkmak.
  10. Benimsemek, beğenmek
    • "(Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır.)" (T. Buğra)
  11. Gereğini yapmak, yerine getirmek.
  12. Uygun gelmek, çelişmez olmak
    • "(Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu.)" (R. N. Güntekin)
  13. Hizmetine almak veya kiralamak
    • "(Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim.)" (P. Safa)
  14. Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek.
  15. Girişmek, yapmak
    • "(Askerden sonra ne iş tutacağını bilmemek kahrediyordu Yusuf'u.)" (S. F. Abasıyanık)
  16. Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak
    • "(Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak.)" (M. Ş. Esendal)
  17. Ağrımak, sancımak, musallat olmak
    • "(... poker oynanıyor. Yenilirse kızıyor. Başı tutuyor, komşu doktorun hizmetçisini çağırıp çenesini ovduruyor.)" (M. Ş. Esendal)
  18. Ulaşmak, varmak
    • "(Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor.)" (S. M. Alus)
  19. Para toplamı ...-e varmak.
  20. Uğramak.
  21. Herhangi bir durumda bulundurmak
    • "(Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor.)" (H. Taner)
  22. Varsaymak, farz etmek
    • "(Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti.)" (M. Ş. Esendal)
  23. [(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)] Hedef olarak almak.
  24. [(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)] Alacağa veya vereceğe saymak.
  25. [(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)] Yaklaştırmak
    • "(Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar.)" (A. Ş. Hisar)
  26. [(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)] Kullanmak.
  27. [(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)] Bağlamak
    • "(Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.)" (B. S. Erdoğan)
  28. [(nesne almayan fiil)] Beklenen sonucu vermek
    • "(Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez.)" (Ş. Rado)
  29. [(nesne almayan fiil)] İş görebilmek
    • "(Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona.)" (T. Buğra)
  30. [(nesne almayan fiil)] Sürmek, zaman almak.
  31. [(nesne almayan fiil)] Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak.
  32. [(nesne almayan fiil)] Giyinmesine yardım etmek
    • "(Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır.)" (T. Buğra)
  33. [(nesne almayan fiil)] Sunmak.
  34. [(nesne almayan fiil)] İşgal etmek.
  35. [(nesne almayan fiil)] İzlemek
    • "(Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız.)" (R. H. Karay)
  36. [(nesne almayan fiil)] Bırakmamak
    • "(Baba sesini çıkarmadı, hatta öksürüğünü bile galiba tuttu.)" (P. Safa)
  37. [(nesne almayan fiil)] Yönelmek
    • "(Oyuncular ağır ağır soyunma odasının yolunu tuttular.)" (H. Taner)
  38. [(nesne almayan fiil)] Sarmak, bürümek
    • "(Hey başları duman tutmuş dağlar, hey!)" (Halk türküsü)
  39. [(nesne almayan fiil)] Asılmak, kuvvetlice sarılmak
    • "(Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş.)" (P. Safa)
  40. [(nesne almayan fiil)] Bir kimsenin yerini almak
    • "(Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam.)" (Y. K. Karaosmanoğlu)
  41. [(nesne almayan fiil)] Otobüs, vapur, uçak vb. dokunmak, hasta etmek.
  42. [(nesne almayan fiil)] Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak.
  43. [(nesne almayan fiil)] Bir yerde kalmasını sağlamak.
  44. [(nesne almayan fiil)] Yemek hafifçe yanmak.
  45. [(nesne almayan fiil)] Bir sanat eseri geniş ilgi görmek.
  46. [(nesne almayan fiil)] Biriktirmek, tasarruf etmek
    • "(Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene.)" (M. Ş. Esendal)
  47. [(nesne almayan fiil)] Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj.
  48. [(nesne almayan fiil)] Başlamak
    • "(Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi.)" (F. R. Atay)
  49. [(nesne almayan fiil)] Bir şey düşünmek.
  50. [spor] Markaja almak.

Eş Anlamlısı Nedir? Okunuş ile yazım açısından farklı ama anlamca aynı olan kelimelere eş anlamlı kelimeler denir. Anlamdaş kelimeler çoğu zaman birbirinin yerine tutabilir ve genellikle eş anlamlı kelimelerden biri yabancı kökenli olmaktadır