kelimesinin eş anlamı küçük
- ufak tefek
- ispenç
- çin tavuğu
- ispenç horozu
- ufak tefek kabadayı
- kisa bacakli bir teriye türü
- genç
- ast
- çocuk
- yaşça küçük kimse
- küçük kimse
- oğul
- birinci sınıf öğrencisi
- ufak
- az
- dar görüşlü
- bayağı
- adi
- azıcık
- hemen hemen hiç
- az miktar
- ufak şey
- az zaman
- ikinci derecede
- ikincil
- reşit olmayan
- üniversitede ikinci branş
- reşit olmayan kimse
- küçük
- cüce
- bilyonda bir
- değersiz
- cimrice
- pintice
- minyon
- minik
- minyon kadın
- ufak tefek kadın
- garson boy kadın giysisi
- önemsiz
- aşağılık
- dar kafalı
- dar
- ufacık
- sıkıcı
- kılıksız
- uyuşuk
- cansız
- mini
- küçücük
- basit
- sıradan
- fakir
- zayıf
- hafif
- mütevazi
- arka
- dar kısım
- çakırkeyif
- abes
- saçma
- normalden küçük
- cılız
- balaca
- mikro
- enik
- ıvır zıvır
- boyutları
- kısık
- eni
- büyümesini
- yaş
- makam
- rütbe
- adlık
- arapsaçı
- baga
- bir çiçekle bahar olmaz
- brokkoli
- brokoli
- çığırtma
- çıtı pıtı
- darbecik
- denizpalamudu
- dilcik
- el kadar
- ernek
- evcik
- fındık ateşi
- güdük kalmak
- inci
- inci gibi
- kabin
- kapsül
- kart
- kızılkuyruk
- kuş kadar canı olmak
- kuyruksallayan
- kuzu kestanesi
- küçümencik
- lamel
- lenfosit
- masara
- mıncırık
- muhrip
- panzehir otu
- parke
- pire
- plâket
- sansargiller
- sinek kuşu
- takıntı
- tarpan
- tay tay
- tırnaksı kemik
- tükürük otu
- yakın
- yelpaze
- zerzevat
küçük sıfat - Nedir?
- Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
- "(Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm.)" (M. Ş. Esendal)
- Yaşı daha az olan
- "(Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler.)" (R. N. Güntekin)
- Niceliği az olan
- "(Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum.)" (S. F. Abasıyanık)
- Niteliği aşağı olan, bayağı.
- Geri aşamada.
- Değersiz, önemsiz
- "(Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey.)" (S. F. Abasıyanık)
- Büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamış olan
- "(Düşüncesi bu noktaya gelince birdenbire Azize'nin küçük kızını hatırladı.)" (H. E. Adıvar)
- Kısık, parlak olmayan(ses)
- "(Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi.)" (R. H. Karay)
- [isim] Yaşça küçük olan kimse, çocuk.
- [isim] Yaş, makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
- "(Küçüğü tümen kumandanı idi.)" (F. R. Atay)
- [isim] Küçük abdest.
Eş Anlamlısı Nedir? Okunuş ile yazım açısından farklı ama anlamca aynı olan kelimelere eş anlamlı kelimeler denir. Anlamdaş kelimeler çoğu zaman birbirinin yerine tutabilir ve genellikle eş anlamlı kelimelerden biri yabancı kökenli olmaktadır